HAFIZALARI MEKANLARA KAZIMAK - Sancaktepe NewsSancaktepe News

SON DAKİKA

HAFIZALARI MEKANLARA KAZIMAK

Bu haber 15 Temmuz 2022 - 11:24 'de eklendi ve 126 views kez görüntülendi.

Cadde Nevs yazarlarımızdan Savaş Songur hoca, Arşiv Uzmanlığı ve Tarihçilik yönü ile Temmuz ayı içerisinde yaşanan Türk ve İslam alemini ilgilendiren iki konuda önemli bir tespit yaptığı köşe yazısı yazmıştır. Serebrenika katliamını ve 15 Temmuzu toplumsal hafıza ve mekanlar bağlantısı üzerinden değerlendirmiştir. Kısa ama vurgulu “Hafızaları Mekanlara Kazımak” başlıklı yazısının tamamı şu şekildedir.

HAFIZALARI MEKANLARA KAZIMAK

1989 yılında Yugoslavya’nın yeni lideri olarak seçilmesinin hemen ardından Slobodan Miloseviç Kosova’nın siyasal otonomisini ilga etti ve burada büyük bir anıt inşa ettirdi. Anıtın lokasyonun “Kadim Sırbistan’ın ve 1389 yılında meydana gelen Kosova savaşının gerçekleştiği alanda dikilmesi tesadüf değildi. Sırp ulusal mitlerine göre tanrının övgüsünü kazanmak için Prens Lazar’ın katıldığı Türkler ve Sırplar arasındaki kutsal(!) savaş (Haçlı Şavaşı) burada meydana gelmiştir. Miloseviç’in inşa ettirdiği anıtın üzerinde Prens Lazar’ın söylediğine inanılan şu sözler kazınmıştı:

Sırp ve Sırp doğumlu kim var ise

Ve gelmez ise Kosova ovasına

Savaşmak için Türklere karşı

Asla ne kız ne erkek evlatları olsun

Onun soyu kurusun

Nüfus çoğunluğu Müslüman Arnavutların oluşturduğu Kosova’da Müslümanları hedef alan ve Sırpların milliyetçi duygularını kışkırtan böyle bir anıtın dikilmesi hiç şüphesiz belirli bir amaca yönelik siyasal bir hareketti. Anıtın lokasyonu, anıtsal formu ve ilişkili olduğu törensel ritüellerin nihai amacı günümüz ile geçmiş arasında bağlantı kurmak ve bu coğrafyada Sırp varlığını belgelemekti. Söz konusu anıtın inşasının altında etnik ulusal geçmişi somut hale getirerek dağılmak üzere olan Doğu Blok’unun ardından oluşacak yeni rejimde coğrafi alan üzerinde kontrol kurmanın siyasal çabası yatmaktaydı.

Kosova ovasına dikilen bu anıt toprak üzerinde hak iddia etmek, sosyal sınıflar oluşturmak ve siyasal faaliyetleri meşrulaştırmak amacıyla geçmişin coğrafi bir alan üzerinde temsil edildiği daha genel bir sürecin örneğini oluşturmaktadır. (Beycan Hacıoğlu, Hafıza Mekânlarının İktidar Aracı Olarak Kullanılması Üzerine Bir Değerlendirme,  Tarih ve Coğrafya Araştırmaları Dergisi,  Sayı VI/1 – Temmuz 2020, 177-195 )

            Haziran ayı içerisinde ilki yukarıdaki makalenin giriş kısmından alınan ve her şeyi özetleyen bir şekilde Bosna ve Sancak hadisesinin 1995 Temmuz 11’de yaşanan Serebrenika katliam ve hatta soykırımına giden yolu nasıl açtığını göstermesi açısından oldukça manidardır.

            İkincisi ise hala hafızalarımızda an be an canlılığını koruyan 15 Temmuz’dur. Ne söylesek ne yapsak tarif edemediğimiz duyguları yaşatıyor.

            Hafızalar tarihe kazıldığı zaman nasıl bir sonuç verdiğini, millete kaç yıl sonra seslenebildiğini ortaya koyması bakımından yukarıdaki verilen örnekte görülüyor. Bu mesele iyinin ve kötünün ötesinde bir şeye tekabül etmektedir. Toplumsal hafızayı canlı tutacak şey başka bir şeydir. Tıp dili ile  Alzheimer, sosyologların ve arkeologların dili ile toplumsal hafızaya sahip olmayan / olamayan milletleri bu gün ölü medeniyetler mezarlığında kazıyoruz.