Sancaktepe News GÜNDEM Sancaktepe News Sancaktepe NewsSancaktepe News

SON DAKİKA

ÇAĞIN İBRAHİMLERİNE GÖKLERDEN İNEN KARAKOÇ

Bu haber 23 Kasım 2021 - 10:47 'de eklendi ve 384 views kez görüntülendi.

“..İsmail, bıçak ve kurban.

Hazreti İbrahim, bıçak ve kurban.
Alın yazısı bıçak ve kurban.

Hangi yandan ve hangi yönden bakarsak bakalım, insanın varoluşuna ve varoluş anlamına çıkıyor soru.

Hikmetlerden cevap bekleyen soru.. 

….

Babanın özverisi: oğlun kurban olmasına razı oluşu.

Oğlun özverisi: kendinin kurban edilişine başkaldırmaması, isyan etmemesi.

Bıçağın özverisi yani cansız eşyanın bu özveri destanına katılışı: kesmemesi Hayvanın özverisi: kurban olmayı kabulleniş şeklinde yaratılmış bulunması.

Bütün bunlarda Allah’ın verileri, bağışları, nimetleri.

İşte, bıçakla kurban arasındaki trajik değil, destanî bir özveri medeniyeti gerçekleşmekte böylece.

Hakikat erinin bu dünya hayatı, aslında sürekli bir kurban töreni ve ayinidir.

Kim bu çizgiden çıkarsa, imanına şeytanın musallat olmasından korksun..

(Sezai Karakoç/Diriliş Yayınları/Yitik Cennet)

Hazan mevsimi olan sonbaharın sonuna yaklaşırken, hüznün en kesif hali ile koca bir yaprak daha düştü fikir ve gönül bahçemizin, en nadide ağacının göğe bakan nezih dallarından..

Mana aleminde SAMANYOLUNDA ZİYAFET edebilen ve ışıltısı en berrak olan sayılı yıldızlarımızdan bir yıldız daha kaydı fezâdan..

33’ yılının baharında başlayıp, şimdinin sonbaharında bitti dünya sürgünü.

Evet.!

Sürgün yeri bildiği dünyasından hakiki diriliş alemine göç eyledi bir “diriliş eri..”

YİTİK CENNETİNİ ararken nihayetinde kendi cennetine düştü “hakikat ereni..”

Çağın put kırıcılarının imdadına yetişen, en mahzun kaldıkları kritik anlarda

kurdukları medeniyet fikriyle, verdikleri eserler ve mücadeleler ile tüm inanmış ve  adanmışlıklarıyla, Allah’ın yardımıyla göklerden inercisine yetişen koç misali bir “diriliş piri” geldi geçti şu Dar’ul Ahzan’dan..

Hüzün bir surete bürünüp yeryüzüne inmiş olsaydı şayet,

ÜSTAD SEZAİ KARAKOÇ olarak inerdi hiç şüphesiz. 

Garip, soylu, yalnız, mütebessim bir babayiğit ve kıdemli bir delikanlı suretinde bir hüzün olarak.

Bu halin en çok kendisine yakıştığı ve sadece kendisi ile yarıştığı münzevi bir bilgeden söz ediyoruz.

Düşünce ve fikir adamlığı, şairliği, yazarlığı, müslümanlığı, ahlakı, duruşu, şuuru, şahsiyeti adına ne yazsam yetersiz kalacak ve söylediklerim gevelemekten öteye geçmeyecek biliyorum.

Cüretim muhabbetimdendir, bilinsin istiyorum.

Kelimelerin ferahlatan gücüne inanıyor ve “kalemle yazmayı öğreten” Rabb’e hamd edip, yardımını dilenerek El’Muîn ismine sığınıyorum. 

Muhterem hocam Yusuf Kaplan’ın “Sezai Karakoç ile aynı havayı soluduğumuz için Rabbimize şükredelim. Çünkü Sezai Karakoç yaşayan sahabedir.

Bu dünyada yaşayan ama bu dünyayı yaşamayan adamdır.” Söyleminin, üstadı tanıdıkça ne kadar isabetli ve yerinde olduğunu, hocamın aslında ne söylemeye çalıştığını daha iyi anladım.

Peygamberlik müessesesi devam ediyor olsa idi eğer, ahlakıyla, ilkeleri ve duruşuyla devrin peygamberinin en yakın yoldaşı ve en sevdiği sahabesi olabilecek kıymette bir dava adamı, bir ahlak abidesiydi hiç abartısız. 

Nefsin basit, ucuz, denî istekleri, dünyanın geçici zevkleri, heva ve hevesleri uğrayamamıştı onun yanına yöresine.

Eşrefiyyet sırrına mazhar olmaya çalışmış ve o şereflilik payesi etrafında yaşamış, sahip olduğu o şerefle, halini, hareketini, amelini düzenlerken, fuzûliyata, malâyaniye, kerih hallere düşmeden, hayatı temiz, fiilleri temiz, şahsı temiz, varlığı temiz dertli ve inanmış bir mü’min olmayı başardı. 

En Sevgilisine teslimiyette müşahhas bir örnek, 

davası edindiği dinini temsiliyette mümtaz bir şahsiyetti.

O bizlerin hakikate doğru atan nabzıydı.

Kulaklarımıza varoluş hikmetini fısıldayan güçlü ve derin sesin sahibiydi.

DİRİLİŞ NESLİN’e AMENTÜSÜ’nü yeniden hatırlatarak, üzerimizde ki tozu alıp,

ölü toprağını atmış ve boğazımıza çöken çağın ağır karanlığına,

GÜN DOĞMADAN üflediği Nebevî soluk ile bizlere nefes aldırmış,

eserleriyle zihinlerimizde ki sisi, pusu dağıtmış ve zihin dünyamızı aydınlatmıştır.

Her şey yerli yerindedir artık.

Kendisi ile aynı düşüncede, aynı dünya görüşünde olmayan kişilerin bile hayırla yad edip, saygı ve hürmet duyduğu, dupduru ve tertemiz şahsiyeti ile gerçek müslüman kimliğini ortaya koymuş, müslümanca bir şuur ve müslümanca bir duruş ile varoluş hikmetini arayan ve RUHUN DİRİLİŞİ’nden habersiz yaşayan bizlere zihin haritası çıkararak yol gösterici olmuştur.

Arkasında, İNSANLIĞIN DİRİLİŞİ ve İSLAMIN DİRİLİŞİ adına dipdiri koca bir külliyat bırakmıştır. 

Bu zamansız eserlerin sahibi olarak hakikat medeniyeti fikrini inşa edebilmiş, davasını omuzlamış muvahhid bir mütefekkir ve devrimci, aydın bir derviş olarak, onun okyanus hükmündeki derinliğinin,

Mona Roza gibi muhteşem bir şiiri de ziyan edercesine sığlaştırarak, sıkıştırıp, basit bir aşk şiiri konumuna yerleştirilip, dizelere hapsedilmesi hem eser adına hem müessir adına büyük haksızlık ve utanç.

Meselenin şehir efsaneleri ile magazinleştirilmesinin absürtlüğünü,

tenezzülsüz suskunluğu ile cevapladı her zaman.

MONA ROZA’nın kişiye değil ruha yazıldığının hakikatine,

HIZIRLA KIRK SAAT geçirseler de erişemeyecek olanlar,

Üstadın sureti değil, aşkın kendisini aradığının ve sevdiğinin künhüne varamayanlar anlayamadı derdini.

“..Bütün şiirlerde söylediğim Sensin.

Suna dedimse Sen, Leyla dedimse Sensin.

Seni saklamak için görüntülerinden faydalandım.

Salome’nin Belkıs’ın,

Boşunaydı saklamaya çalışmam öylesine aşikarsın bellisin..

Kuşlar uçar Senin gönlünü taklit için,

Ellerinden devşirir bahar çiçeklerini.

Deniz gözlerinden alır sonsuzluğun haberini.

Ey gönüllerin en yumuşağı en derini.

Sevgili..

En Sevgili.

Ey Sevgili..

Uzatma dünya sürgünümü benim..”

(Zamana Adanmış Sözler/En Sevgili/Sezai Karakoç)

Oysa ne kadar anlamlıydı arayışı,buluşu,duruşu hatta susuşu..

Görenedir görene!köre ne ki köre ne! dediği gibi eskilerin,

ancak görebilene açmıştır Üstad irfanî bilgeliğini ve anlam dünyasını..

Bizim gibi heveslisine de tattırmıştır ucundan kıyısından bi kuble..

“Taşların kalp atışlarını duyanlar,

Yalnız onlar okur benim söylediklerimi..”

(Gün Doğmadan/ Sezai Karakoç)

Hayatıyla değil eserleriyle ve fikriyatıyla var olmak ve anılmak istedi hep.

Bu sebeple yine hocamın tabiriyle anlaşılamadığı için aşılamayan değerlerden oldu. 

“..Seni hep yok sayacaklar, sen daha çok var olacaksın” dediği gibi,

Fikirleri,kalemi, eserleri, ZAMANA ADANMIŞ SÖZLER’i var olmaya ve bir kandil gibi yolumuzu aydınlatmaya devam edecek.

Her geçen gün daha da çoğalacak ve daha çok var olacak.

Yolunu kaybedenlere, arayışta olanlara, karanlıkta kalanlara, çıkış yolu arayanlara, bir derdi, bir davası olan her müslümana

Üstad Sezai Karakoç’u okumalarını şiddetle ve muhabbetle öneririm.

DUA MAKAMI;

Üstad Sezai Karakoç’a..

Matluba ulaşmak için çıktığınız ebediyet yolculuğunda gerçek aşık,sadık,salih ve dost kullar yareniniz olsunlar.

Dünya sürgününüzü bitiren En Sevgili’nin Sevgilisi karşılasın sizi..

O’na (SAV)ahbab olmuş, ashab olmuş o güzide şahsiyetler ile birlikte haşr-u neşr olasınız.

Cennet-i Alâ’nın baş köşesi olsun alemi seyir köşeniz..

En Sevgiliniz kaldırsın peçeyi de,sizi Zâtına mahrem eylesin..  

Hakk’el Yakîn vasfı üzere Cemalullah’ı seyre hazır ve Hakk’a nazır bir gönül ile muhlas makamında selim bir kalp elde ederek nurlara bürünmüş bir vaziyette, ait olduğunuzu söylediğiniz ötelere, bu hal üzere geçmeniz duasıyla,

En Sevgilinizin, katında sadece hoşnut olduğu ve seçkin kullarına musahhar kıldığı tecelliler, güzellikler, nimetler, makamlar size de ikram ve ihsan edilmiş olsun. 

DİRİLİŞ MUŞTUSU erlerinin başı sağ olsun,

Davasına omuz ve gönül vermiş devrimci dervişlerin başı sağ olsun,

Sevenlerinin başı sağ olsun,

Hepimizin başı sağ olsun..

Mekânınız cennet, 

Makamınız âli,

Gönlünüz abâd,

Ruhunuz şaduman olsun Üstad..

Dirilişine El Fatiha..

Melike Turanmeliketuran354@gmail.com